Mehmet ASLAN /
“Benden önce herşey sonsuzdu;
sonsuza dek süreceğim ben de.
İçeri girenler, dışarıda bırakın her umudu.”
Dante’nin öteki dünyaya yaptığı düşsel gezi, cehennemin giriş kapısında başlar. Kapının üzerinde ise yukarıdaki dizeler yer alır. Cehennem, araf ve cenneti kapsayan bu gezinin destanlaştığı eserin adı “İlahi Komedya”dır.
Dante’nin, hayali öte dünya gezisi 1300 yılının 7 Nisanında, paskalya haftasında başlar, bir hafta sonra, 14 nisanda sona erer. Bu gezi esnasında Dante’ye iki kişi rehberlik eder: Birincisi “ustam” dediği büyük Latin ozan Vergilius, diğeri ise çocukluk aşkı, kalbinin ebedi sahibi Beatrice’dir.
Amacım İlahi Komedya’yı tanıtmak değil -ki bu beni fazlasıyla aşar-. Bu eseri çoğu kişi okumuş, okumayanlar da hakkında bir şeyler duymuştur. Benim burada anlatmak, dolayısıyla paylaşmak istediğim cehennemin birinci dairesi Limbus’tur.
Dante’nin düşsel eserinde cehennem 9 daireden oluşur. Günahların ağırlığına göre cehennem daireleri 1’den 9’a sıralanır. İlk daire, yani Limbus hariç, 2’den 9’a kadar olan dairelerin her biri temel günahları temsil eder. 9’a doğru gidildikçe günahların ağırlığı ve cürmü artar.
Cehennem, araf, cennet bir yana Limbus bir yana. Limbus yani cehennemin birinci dairesi aklın, erdemin, onurun ve bilgeligin insanlarına ayrılmış, bir anlamıyla vip bir mekan…
Peki bu kadar seçkin insan neden cennette değil de, cehennemin birinci dairesi Limbus’da yer alır. Bu çelişkiyi büyük ozan Vergilius, aşağıdaki dizelerle Dante’ye açıklıyor:
“Niçin sormuyorsun gördüğün ruhların sahiplerini?
Gitmeden daha ileri, bil ki bunlar günahkar değil,
çünkü senin inancının da giriş kapısı
vaftizden yoksun kalmışlar;
Hıristiyanlıktan önce yaşamışlar,
ama Tanrı’ya gerektiği gibi tapınmamışlar:
Onlardan biriyim ben de.
Yukarıdaki dizeler erdemli ve yüksek ruhların vaftizden yoksunluğu ve Hıristiyanlıktan önce yaşadığı için Limbus’ta olduğunu, Vergilius’un da birinci dairede tutulduğunu açıklıyor.
Limbus’da bulunan “yüksek ruhlar” kimlerdir?
Rehberi, ustası Vergilius aşağıdaki dizelerle ve öncelik sırasına göre bir anlamda bu şöhretler kadrosunu Dante’ye takdim ediyor:
“Elinde kılıcı ötekilerin önünde
krallar gibi yürüyene
iyi bak: ozanlar ozanı Homeros”
Antik çağın büyük ozanı, batı edebiyatının en büyük eserlerinden İlyada ve Odysseia’nın yazarı İzmirli Homeros takdim edilen ilk isim oluyor. Vergilius’un Homeros’la başlayan, Roma ve antik çağın değerli isimleriyle devam eden takdiminin ardından Dante’nin ilgisi, kendisini etkileyen diğer isimlere yöneliyor:
“Ve tek başında bir kenarda duran Selahaddin’i gördüm” diyor…
Dante hem fiziki hem de mealen Selahaddin’i ayrı tutuyor. Bir anlamıyla büyük bir kralın yalnızlığına vurgu yapıyor. Böylece tek başına bir kenarda oturan büyük komutanın farklı kültürüne ve dinine atfen Limbus’taki tek Müslüman olduğuna dikkat çekiyor. Belli ki Selahaddin-i Eyyubi’nin Müslüman kimliğine, Kudüs’ü haçlılardan alan komutan kimliğine rağmen Limbus’da olması Kudüs’teki adil yönetimi ve üç semavi dine eşit mesafede durmasının Hıristiyan dünyasındaki yansımasından kaynaklanıyor... En azından Dante, dizeleriyle bu kanaatte olduğunu gösteriyor.
Dante’nin “yalnız Selahaddin”’e yönelen ilgisi Aristoteles’i farketmesiyle dağılıyor. İlginçtir Dante’nin kendisi veya rehberi Vergilius bu yüksek ruhları isim isim anarken, ilk kez Aristoteles’in ismi vurgulanmıyor. Şöyle diyor Dante:
Biraz daha kaldırınca gözlerimi
bilginlerin en bilginini
filozoflar arasında oturur gördüm.
Herkes ona bakıyordu, herkes saygı sunuyordu:
Dante, Aristoteles ismini anmadan, anmaya gerek duymadan “bilginlerin en bilgini” diyerek önünde eğiliyor… Dante’nin bu büyük hürmeti yaşadığı çağın gereğiydi. Ortaçağı kapatan Rönesans akımı hemen yanıbaşında filizlenmeye başlamıştı. Rönesansın fikirsel temellerini şekillendiren de ivmesini Platon, Aristoteles çatışmasından alan akılcılık hareketiydi… Yukarıdaki dizeden devam edersek:
Herkes ona bakıyordu, herkes saygı sunuyordu:
Sokrates’le Platon’u gördüm orada,
Ötekilerin önünde, daha yakın oturuyorlardı ona.
Dante’nin Limbus’unda belli ki birbirinden bağımsız merkezler var. Onursal bir merkez var, ki buraya Homeros’u oturtuyor. Aklın, felsefenin ve aydınlığın merkezinde hiç tartışmasız Aristoteles yer alıyor. Dante Aristoteles’i merkeze alıp, çevresine iç içe daireler çiziyor. Birinci daireye Sokrates ve Platonu yerleştiriyor. Bir sonraki daireye İbni Rüşt’ü oturtuyor. Dante’nin bu önceliği dizesine de yansıyor:
“Büyük yorumcu İbni Rüşt’ü gördüm”
Hiç tereddüt etmeden bu konudaki duygularını serbest bırakıyor ve Aristoteles’in ardılı yüzlerce büyük tefsirciye rağmen İbni Rüşt’ü onlardan ayırıyor ve “büyük yorumcu” olarak üçüncü çembere yerleştiriyor.
Homeros ve Aristoteles’ten sonraki diğer bir merkez ise Limbus’un ayrık otu, kendi şahsına münhasır ve tek başına bir kenarda duran Kudüs fatihi Selahaddin: Tek başınalığın merkezi ve Dante’ye göre Limbus’taki tek Müslüman...
Yazının burdan sonraki kısmı, Dante’den 700 yıl sonra Limbus’da bir başka “yüksek ruh”, bir başka Selahattin’le: Limbus’un siyasi rehinesi Kürt Selahattin’le ilgilidir.
700 yıl sonra Kürt Selahattin’in hikayesine nazire yapar gibi, diyor ki Dante:
“Benden önce herşey sonsuzdu;
sonsuza dek süreceğim ben de”
Kürt Selahattin’in Limbus süreci 4 Kasım 2016’da başladı. Dante’nin cehennem kapısındaki ilk adımı ise 1300 yılında... Bu yazının yazıldığı 26 Mayıs 2020 tarihinde Kürt Selahattin, cehennemin ilk dairesinde 1300’üncü gününü tamamlayacak.
1300 günlük mahkumiyet, tam anlamıyla suçtan azade, tıpkı İlahi Komedya’da belirtildiği gibi “bil ki bunlar günahkar” değil cümlesinin hakkını veriyor. Kapatıldığı hücrenin anahtarı tek bir şahsın elinde olan bu özel mahkum için adaletin en yüksek makamlarından biri, “mahkumiyeti hukuki değil, siyasi nedenlere bağlıdır” kararına varıyor. Ancak eski zaman masallarını aratmayacak şekilde, hücre anahtarını elinde tutan zindancı: “Bu kararlar bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” diyor.
Kürt Selahattin 1300 gündür Limbus’da. Cehennemin ilk dairesinde. Kapatıldığı hücrenin zindancısı bir yana, dava arkadaşlarının mahkumiyete zımni onayını sessizce izliyor; ancak Kürt Selahattin biliyor ki, kökleri derinlerdeki binlerce yıllık ağacın dalları yeniden uzar, yeşerip-solan döngüsüyle yeniden hayat verir sonsuz topraklara.
Dante; devranı sonsuz olsa da, ne kadar yüce olsa da her ağacın yaprağını yerde görmekten hicap duyacağını söyler:
“Güz gelip de,
yapraklar peşpeşe dökülünce
dalların yapraklarını yerde görmeleri gibi”
Aynı ağacın iki dalı, savrulan yaprağı; iki Selahaddin, Dante’nin dizelerinde yeniden birleşiyor. 700 senenin diğer ucunda, 2020 senesinde Kürt Selahattin’in ağzından söylenmiş gibi dökülüyor sözler:
“Bu yüzden yitiğiz biz,
başka bir suçtan değil, tek cezamız
umutsuz bir özlemle birlikte yaşamamız”