Gazeteistasyon / ‘Terör örgütü propagandası yapmak' suçlamasıyla tutuklanan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, bugün hâkim karşısına çıktı. Fincancı'nın Çağlayan'da görülen ilk duruşması öncesi, adliye önündeki alan, polis ablukasına alındı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra hedef gösterilen ve tutuklanan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, yargılandığı davanın ilk duruşması için hakim karşısına çıktı.
Evrensel'in haberine göre, Fincancı'nın sabah saat 9.30'da Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi'nde görülen ilk duruşması öncesi, adliye önündeki alan, demir polis bariyerleri ve barikatla kapatıldı.
TTB üyelerinin ve siyasi partilerin duruşma öncesi açıklama yapacağı adliye önündeki alanın ilk kez bu kadar yoğun polis barikatıyla kapatılması dikkat çekti. Bu nedenle açıklama adliyenin yakınındaki metro durağı çıkışında gerçekleştirildi.
Basın açıklamasına hekimler beyaz önlükleriyle katıldı. Fincancı'ya destek için gelenler arasında TİHV, İstanbul Baro Başkanı Filiz Saraç, İzmir Baro Başkanı Sefa Yılmaz, Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, Van Baro Başkanı Sinan Özaraz, KESK, SES , EMEK Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrikulu, Mahmut Tanal, Ali Şeker, Sol Parti temsilcileri, HDP Milletvekili Oya Ersoy, Züleyha Gülüm TİP Milletvekili Ahmet Şık, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, EHP, ESP, İHD, DİSK ve EMEP temsilcilerinin yanı sıra uluslararası hak örgütlerinin temsilcileri de yer aldı. Açıklamada "Dayanışma ve umutla bir aradayız" denildi, Fincancı'nın serbest bırakılması talebi dile getirildi.
Açıklama sonrası 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya geçildi. Duruşma salonu küçük olduğu için çok sayıda kişi duruşmaya giremedi. Mahmut Tanal salonda bulunan polislerin çıkmasını talep etti. Çok sayıda baro başkanı, tabip odaları başkanı ayakta ya da salona alınmadı.
10’dan fazla jandarma ile birlikte salona giren Şebnem Korur Fincancı alkışlarla karşılandı. Salonda “seni çok seviyoruz Şebnem hocam” denildi. Duruşma kimlik tespitiyle başladı.
Fincancı'nın Avukatı Meriç Eyüboğlu, salonun küçük olduğunu, çok sayıda insanın duruşmaya katılmadığını, insanların birbirini duyamadığını dile getirerek büyük salon talebinde bulundu. Mahkeme başkanı bu talebi reddetti.
İzmir Eski Baro Başkanı Özkan Yücel, mahkemenin avukat sınırlandırılması getirilemeyeceğini mahkeme heyetine 3 avukat sınırlandırması kararını gözden geçirmesini istedi. Mahkeme, sanık sayısının bir olması, müdafi sayısının 3'le sınırlanması gerekçesiyle 3 avukat sınırlandırmasına devam edeceğini söyledi.
Mahkeme başkanı, Salonda bulunan avukatların tamamının tutanağa geçirilmesi talebini ısrar üzerine kabul etti.
Mahkemede 'sen' tartışması
"Sana iddianameyi yeniden okuyalım mı" diyen hakime Fincancı, "Bana sen diye hitap edemezsin. Okuduğunuz fakültelerde yıllarca eğitim verdim, bana sen diye hitap etmenizi kabul etmiyorum" dedi.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dikkat çeken Fincancı, "64 yaşındayım. İnsanlık onuru aykırı şekilde Ankara’dan buraya kelepçeyle getirildim. Benim üst seviyede fıtığım var. Beş buçuk saat boyunca kelepçeliydim. Ben elinde silah olan birisi değilim, benim tek silahım kalemim, beynim" dedi.
Ardından Şebnem Korur Fincancı savunmasına başladı. Fincancı, Ankara'dan getirilme şeklinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu belirtti. Savunmasına avukatlarına ve destek için gelen herkese teşekkür ederek devam eden Fincancı, Sokrates’in savunmasına da gönderme yaparak, “Ben de bu suçlamaların üzerimdeki etkisini bilemiyorum ama kim olduğumu da unutmadım” dedi.
Fincancı savunmasını şöyle sürdürdü:
“Mesleğimi, kimliğinden bağımsız tüm insanları görünür kılma çabasıyla sürdürdüm. Takdir edersiniz ki yıllarımı verdiğim adli tıbba, iddianameyi yazan ve adli tıbbı bildiğini iddia eden savcıdan daha çok hakimim. Videodaki belirtiler üzerine yaptığım tıbbi değerlendirme bir ön tanıdır. Tanıya erişebilmek için de etkili ve bağımsız bir soruşturma ve belgeleme gerekmektedir. Neyse ki Milli Savunma Bakanlığı, Mecliste soruşturma yapacağını söyledi. Ama bağımsız mıydı? Hayır. Bir hekim, adli tıp uzmanı, bilim insanı ve insan hakları savunucusu olarak bilimsel özgürlük ve ifade özgürlüğü hakkını kullandığım görülebilir ve hak kullanımı suç olarak tanımlanamaz. Bir kamusal entelektüel olarak soru sorma, kamuya hakikat bildirme talebim bilim insanı sorumluluğunun yanı sıra yurttaş olmamın sorumluluğundandır. Hekimlik insana dair, insanlığa karşı suçların karşısında durmaktan, zeytinimize, arımıza sahip çıkmaya, savaşlardan iklim değişikliğine kadar her türden halk sağlığına zarar veren unsurun karşısında durmaktır. Nazım Hikmet’in de dediği gibi 'yaşamak ciddi iştir'.”
Avukatlar savunma yaptı
Prof. Dr. Fincancı’nın avukatlarının savunmalarına geçildi. İlk sözü alan avukat Gulan Çağın Kaleli, “Müvekkilime yönelik hükümet eliyle algı operasyonu yürütülüyor” dedi. Kaleli, TTB ve Şebnem Korur Fincancı’ya yönelik nefret söylemlerine tek tek anlattı. Kaleli, Fincancı’nın Bahçeli, Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı tarafından nefret söylemiyle hedef gösterildiği, hukuka aykırı gözaltı kararının bu nefret söyleminin sonucu olduğunu aktardı.
Savcı mütalaasını açıkladı
Duruşmada, Fincancı ve 3 avukatının savunmasının alınmasının ardından Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Mütalaada, Fincancı'nın "basın yayın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak" suçundan 1,5 yıldan 7,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması ve tutukluluk halinin devamına karar verilmesi istendi. Bunun üzerine duruşmaya 1 saat ara verildi.
Verilen aranın ardından yeniden başlayan duruşmada, Fincancı’nın avukatları, savcının cezalandırma talebine karşılık esasa ilişkin savunmalarını sunmak üzere süre istedi. Avukatlar, tutukluluk halinin devamına ilişkin talebe karşı savunma yapacaklarını ifade ettiler.
Fincancı savunmasını yaptı
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, savcının tutukluğun devamı talebine ilişkin savunmasında tutuklanmasının cezaevini teftiş etmesi anlamına da geldiğini belirterek şunları söyledi:
"İnsan hakları savunucuları için hapishanede yapacak çok iş var. Bir arkadaşım 6 yıl önce tutuklandığında devlet, kendi eliyle cezaevine teftiş için göndermiş oldu. Beni de kendi eliyle göndermesi önemli. Tutuklu olmak elbette zor ama benim gibi bir insan hakları savunucusu için hapishane, bulunmaz bir nimet. Gazeteye hapishanedeki mahpusların, çalışanların sorunlarını yazıyorum. Biraz daha uzun süre yazmaya devam ederim.
Benim herhangi bir yere kaçma gibi durumum olamaz. Dünyanın her yerinde yaşabilir, üniversitelerde ders verebilirim. Ama bu topraklar, benim topraklarım. Tutuklanacağımı bilerek geldim.
Ben şimdiye kadar devletin verdiği hiçbir görevi üstlenmedim. 100 binden fazla üyesi olan bir meslek örgütünün, TTB'nin başkanıyım ve onlara saygım var. Ben aklımın gücüyle görevlerimi kendim edindim. Devletin verdiği görevleri değil, TTB'li meslektaşlarımın verdiği görevi yaptım. TTB bir devlet organı değil denetleme organıdır."
Yapılan savunmalardan sonra, mahkeme duruşmayı 29 Aralık tarihine erteledi.