12 Eylül darbesinin
acımasızlığıyla karşı karşıya kalmış bir kuşağız, şimdi çocuklarımızın yüzyüze kaldığı sokağa çıkma yasağını, bizler o dönem yaşadık.
Bir sabah, 'Silahlı kuvvetler yönetime el koymuştur' anonslarıyla uyandık!
Çocuk yaşta, anlamaya çalışıyorsunuz, sokağa çıkmak yasak! Hergün sokakta top oynadığınız, dolaştığınız arkadaşlarımızla aramıza yasak girmişti.
Sokaklarda silahlı askerler, astıyı astık, kestiği kestik. Sokağa çıkan 40'lı yaşlarda birini, nasıl dövdüklerine pencereden tanıklık etmiş, sokağa çıkmanın bedelinin ne kadar ağır olduğuna gözlerimle tanık olmuştum.
Bir süre sonra, kısıtlı da olsa sokağa çıkmaya başladık, ardından ağır bir travmayla lise 1. sınıf sıralarına oturduk.
Okulun ilk günleri, Milli Güvenlik dersindeyiz. Asker hocamız ders anlatıyor. Birden sınıfın kapısı açıldı, uzun boylu rütbeli bir asker, arkasında silahlı inzibatlar...
Rütbeli askerin elinde, bildiğiniz terzi makası. Saç kontrolüne gelmişler. Ben de dahil, erkek öğrencilerin büyük bölümünün saçları, gelişi güzel kırpıldı. O günden sonra üç numara, yani asker traşı da zorunlu moda oldu.
Şimdi de çocuklarımız, sokağa çıkamama günleri yaşıyorlar. 12 Eylül gibi olmasa bile, bir virüs darbesiyle karşı karşıyalar.
40 yıl önce sokakta askerler vardı, şimdi polisler...Anneler, babalar, çocuklar, yaşlılar bunalmış. Erişkinlerin bile kaldıramadığı bu travmayı, çocuklardan beklemek, büyük haksızlık olur.
Çocukların birden yaşamları değişti, evlere hapsoldular. Mili Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlar, yaşam normale dönünce, derslerden öte, çocukların yaşadığı bu travmayı nasıl onarmayı düşünüyorlar, bilemiyorum!
Çocukları hemen derslere boğmamalıyız. Yaşadıkları ağır travma da dikkate alınarak, eğitime kademeli bir geçiş yapılmalı. Yıllarca bizim kuşağın yaşadığı travmayı, çocuklarımıza yaşatmayalım.
Çocukları hemen okullara yerleştirip, bunaltmayalım.
Erişkinkerin psikolojisi böyle bir travmayı kaldıramazken, çocuklar nasıl kaldırsın?