Geçmiş, bir türlü geçmiyor. Cadı kazanlarının kaynadığı yıllar hala fokurduyor. Kazanlar köpürdükçe, taşıyor, geleceğe akıyor. Geçmiş ve gelecek karışıyor, bulanıklaşıyor.
Söz konusu Türkiye’de komünist/Turancı geçmiş olunca, renkler, kokular, kişiler önceki hallerinden, sonrakine geçişte kolaylıkla huy değiştiriyor. Huy değişikliği sadece insanlarla sınırlı değil! Mesela terminoloji-terimler de nasibini alıyor bundan. Ülkücü-Ülküdaş terimi de bunlardan biri. Bu terimin sahibi MHP olarak bilinse de tam aksine menşei Türk komünistlerinin.
Türkiye Komünist Partisi’nin legal-illegal yayınlarında 1930-40’lı yıllarda göze çarpan Ülkücü ve Ülküdaşlık terimlerinin çokça kullanılmış olması. TKP’liler birbirlerine “Ülküdaş” diye hitap ediyorlar. SSCB’nin TKP üzerindeki kontrolü arttıkça Rusça “Tavariş”i “Yoldaş” a çevirmekte sakınca görmüyorlar. Ülküdaşlık ortada kalınca da haliyle bir başkası sahipleniyor.
Terimler- tanımlar sahip değiştirirken, insanlar da saf değiştiriyor. Saf-görüş değiştirenlerden biri de eski Başbakan merhum Bülent Ecevit! Kim inanır ki geleceğin Karaoğlan’ının 1940’lı yıllarının ortalarında MHP’nin Kurucu Genel Başkanı merhum Alpaslan Türkeş ile yan yana kalem oynattıklarına.
Gök-Börü dergisi 1940’lı yıllarda Irkçı-Turancıların sesi. Reha Oğuz Türkkan’ın çıkardığı bu dergide şiir-yazı yazanlardan biri de Bülent Ecevit.
İşte Ecevit’in buram buram Turancılık kokan “Tuna” adlı şiirinden dizeler:
“Bir destanın yasları gibi yükselir
Tuna, kıyılarında Türk kaleleri
Bu kalelere girme, belki ürkersin
Taştan duvarlarında bu kalelerin
Yarasaların kanat sesi parıldar
Tarih içinde söndü artık kılıçlar”
Meraklısına not:
Reha Oğuz Türkkan- Arayan Adam 2
S-97